Sayfalar

28 Ekim 2016 Cuma

SONSUZ DENİZ - RİCK YANCEY - KİTAP YORUMU


Kitapperestlere selam olsun. Geç kalmış bir kitap yorumu ile yeniden buradayım. Her seferinde uzun süredir yazamadığımı belirtmeme gerek var mı bilmiyorum ama kendimi bunu yaparaken buluyorum tıpkı her aşk kitabı yorumuma istemsizce “normalde aşk kitapları okumam” cümlesiyle başlamam gibi. Bir yıl kadar blogdan uzaktaydım ve bu yazı dönüşümde yazdığım ilk kitap yorumu olacak. Formdan mı düşmüşüm kendimi geliştirip mi dönmüşüm okuyunca kararını siz verin. Ben de katnipden sonra kendime en yakın bulduğum kitap kızı cassiope’nin macerasına sizi davet edeyim.

5.dalga dünyasına geri dönüyoruz. Düşüşü hafifletmek için kemerlerinizi bağlayın çünkü bu seri açlık oyunlarından sonra okuduğum seriler arasında o tada en yaklaşan –harry potter ve lord of the rings’i bambaşka bir yere kaldırıyorum geri kalan hiçbir seri bir hunger games olamaz benim gözümde -  fantastik roman okumayı seven bilim kurgu ekolünün yeni yetmelerinden biri olarak uzun zamandır okuduğum genç yetişkin namı diğer young adult kitaplar belli bir zaman sonra heyecan vermek yerine ağzımda bayat bir tat bırakmaya başlamıştı çünkü hepsi birbirine benzemeye başlıyıp tahmin edilebilir oldular.–büyümekle de alakalı olabilir tabi ergenlik girmesi kadar çıkması da problemli bir dönem-  lakin Rick Yancey’in akıp giden bir anlatımı var. Bir kitap okuyordan çok bir macerayı paylaşıyor gibi hissediyorsunuz.

Serinin ilk kitabındaki macera kaldığı yerden devam ediyor. Bunu klişe bir cümle olarak görmeyin çünkü sonsuz deniz’in bir 6.dalgası yok. İlk kitabın sonunda beşinci dalganın kendilerinden fazlası olmadığını öğrenen kahramanlarımız bu kitapta içlerindeki denize çekilip bunu kabullenme sürecine giriyorlar. Yani ikinci kitapta karakterlerin iç dünyasına ve geçmişine daha fazla kapı açıyor Yancey.  Bu kulağa kolay geliyor olabilir ama ben de size uzaylıların istilası altındaki bir dünya içinize çekilmek için doğru yer mi diye sorarım özellikle de aranırken.

Serinin ilk kitabını bitirdiğimde ikincisini elime almak için sabırsızlandığımı hatırlıyorum. Kitabın çeviri süresi benim için oldukça huzursuz bir bekleyişti anlayacağınız lakin kitap elime geçtiğinde ben ygs maratonu içindeydim ki kendimi yitirdiğim iğrenç bir dönemdi. O yüzden bir yıl sonra okuduğum devam kitabının alışmaya çalıştığım üniversite yüzünden bir ay gecikmiş yorumunu size takdim ediyorum. İki kitap arasına böyle uzun bir süre girince hatırlatma çalışması olarak filmini izledim. Film ölümcül oyuncaklar kadar kötü bir uyarlama olmasa da ben size filmini değil kitabını öneriyorum.

Geçen süreye inat iki günde bitirdim kitabı. Geceleri “şu bölüm de bitsin… ama bu tuhaf bitti aklım kalmasın” derken baya ilerlemişim. Bana bu kitap yeni bir maceradan çok ilk kitabın soru işaretleri üzerine eğilmiş gibi geldi.karakterleri daha derin işleyen yazar olayları ikinci plana almış gibi. Yancey bize ilk kitapta bir dünya inşa etti ve sokaklarında gezip macerasına ortak olalım diye kapıyı aralı bırakıp geri çekildi. biz de nefesimiz kesilinceye dek karakterlerle koştuk. Şimdi. Şimdi ise beraber koştuğumuz karakterlerin zihnindeyiz. içlerindeki  sonsuz denizin bazen buz kesen bazen ise yakan sularına emanetiz. Yeni kitabı sabırsızlıkla bekliyorum.


Kitaplarla kalın, kendiniz gibi kalın, takipte kalın ;)

24 Eylül 2016 Cumartesi

KİTAP ALIŞVERİŞİ -BAYRAM GANİMETLERİ-

Uzun zaman sonra kitap alışverişi yazısı yazıyorum. Blogda değilken de kitaplar aldım mı? Hem de kolilerce. Sanırım kitaplarımdan ayrı kalmış gibi hissettikçe çevremi daha çok kitap sarsın istedim. Ama artık bitti. Döndüm. Yazıyı biraz geciktirdim af ola.



Bayramın üçüncü gününde kızlarla taksim çıkartması yapıyoruz. Hemen istiklal'in başında D&R'a atıyoruz  kendimizi. İndirim köşesinde Virgiana Woolf'un Mrs. Dallloway'ini görünce eski bir dosta rastlamış ya da yakın arkadaşım kalabalığın ortasında sadece ikimizin anlayacağı bir şaka yapmış gibi sırıtmaya başlıyorum. çünkü The Hours filminde ismi geçen kitap olduğunu biliyorum. Hemen aralarından etiketlenmemiş bir tane buluyorum. - bu arada kitaplara etiket yapıştırılmasına çok gıcık oluyorum. Hatta bir keresinde istemsizce "hepsini etiketlemezseniz olmaz zaten" demiştim. sonra görevli anlamaya çalışır gibi bakınca durumu izah etmem gerekti-  tabi aynı bölümde doctor who kitabı görünce ona da aynısını yaptım. içimdeki ses "Özge okuyacak bir sürü kitabın var keep calm" dedi ama içimdeki whovianı zapt edemedim. artık Shada'nın yanında Doctor Who Savaş Makineleri duruyor. çıkmadan tabi ki dergi bölümüne de uğradım. Ve bu ay BAVUL aldım. bu sayıya bayıldım. eylül bitmeden bulursanız alın bence. bu arada eylül ayını buradan komple kitap ayı ilan ediyorum. eylüle bayılıyorum. Eylülü çok sevdiğimi söylemiş miydim? Yani size de sadece kahve içip kitap okumak için yapılmış bir ay gibi gelmiyor mu? Bence öyle.

Asıl bombaya geleyim ben o zaman izninizle. şimdi biraz heyecan yapalım. bir düşünün bakalım her büyücü ne ister? bence bildiniz. muggle dünyasında büyü yapabilecek yaşa gelince ben de asama kavuştum. Her potterhead'in hayalidir herhalde ilk olarak wizarding world mektubu almak sonra da asasını eline almak. Benden potterhead olmasın panda kardeşliğimizin biricik üyesi doygoo köstebek'e girince kendini kaybedip ne kadar HP ürünü varsa kurcalamaya başladı. sessizce görevliye yaklaşıp "kendi haline bırakın bir şeye zarar verirse Dobby gibi kendini cezalandırır zaten" dedim. aslında ben bunu söyleyince herif rahatlar sanmıştım ama biraz ters tepmiş olabilir ama buna rağmen mağazadan kovulmadık.) asaların 30 lira olduğunu öğrenince hemen aldık. o kendininkini hissedip seçmeyi tercih etse de ben "asalar sahiplerini seçer" diyerek köstebekteki kızın ilk uzattığı mürver asayı aldım.

Birine Şebnem Ferah'tan alıntı yapıp "seni istiklal caddesi kadar seviyorum" dersem bunu bir evlilik teklifi olarak görebilir. İstiklal Caddesi benim sayısız dengesizliğime ev sahipliği yaptı ama bebelere balon konserinden çıktığımda cadde boyunca kısılmış sesimle "hayko" diye bağırmamdan sonra duyguyla iki  slytherinli olarak elimizde mürver asalarla ortalıkta dolaşmamız en iyisiydi galiba.

Gezerken birkaç şey fotoğraflamayı da ihmal etmedim. Ne zamandır kitapçıya gitmiyorsam artık ben yeni gördüm bilmeyenler için yazmak istedim. Açlık Oyunları serisi Pegasus'tan Dex'e geçmiş ve baskısı değişmiş.

Yazımı geciktirdiğim için tekrar özür dileyerek kapatayım yazıyı. virgiana woolf severler için yazıda geçen the hours filminin izlenmesi gerektiğini de vurgulayayım. kitaplarla kalın, KitaPerestinizle kalın, takipte kalın ;)

çok yakında "sonsuz deniz" ile "duman ve kemiğin kızı" yorumlarımla size döneceğim.

Bana instagramda @oozgetan olarak ve kitap resimlerine de @kitaperestiniz de ulaşabilrsiniz.




21 Eylül 2016 Çarşamba

bookstagram

Artık instagram sayfamız var. instagramda @kitaperestiniz olarak bulabilirsiniz.



31 Ağustos 2016 Çarşamba

BLOGGERINIZ KONUŞUYOR: GERÇEK KÖTÜLER DEĞİL İNTİHAR MANGASI İZLENİMİ


Döndüm. Tekrar burada yazabilmek harika. Kendimi sanki esir düşmüşüm de şimdi ülkeme geri dönmüşüm gibi hissediyorum, dersem abarttığımı düşünmeyin. Beni buraya getiren, çoğu yazımı yazdıran his,öfkem. O yüzden sinemada beni sessiz sinir krizleri geçirmek zorunda bırakan kızlara belki de buradan teşekkür etmeliyim. Benim asıl alanım film değil hepinizin bildiği üzere ben kitaperestim.-evin sinema editörü abim- ama salondayken kendime bloguma döneceğim ve patlamış mısır yiyip, tıkınıp, arkadaşıyla şakalaşarak film izlemek isteyenler DVD çıktığında bunu pijamalarını giyip evde de yapabilirler demek için yazı yazacağım diye söz verdim.



Suicide Squad'ın vizyondaki ilk gününde kendimizi sinemaya attık. İlk fragman yayınlandığından beri Harley Quinn' le tanışmak için zaten gün sayıyordum.Öte yandan Jared Leto joker olmuş film izlenmez mi? Daha salona girerken etrafta potterheadler, geekler takıldı gözüme. İşte bu dedim kendime yok ya tamamdır bir ara sapıtacağız diye tırsmadım değil sürekli bir önceki nesle kaynak yapan biri olarak kendi neslimden tırsıyordum ama gururla söylüyorum biz olmuşuz. Salon green lantern, batman, batman vs superman, harry potter tişörtlü küçük küçük geekler kaynıyordu. tam yerlerimizi aldık, fragmanlar geçiyor falan ama  yanımda iki kız  var -Allah vermesin- susmuyorlar. "araya kaynak mı yaptınız?" diye sorası geliyor insanın. Ben sinirden parmaklarımı ısırıyorum artık.  "inşallah yanlış salona girmişlerdir de fark edip çıkarlar" diye dualar ederken tam WB damgasını görünce arka sırada bir çocuğun "filmde de konuşurlarsa sustururum yanlız" dediğini duydum. "ben hallderim" dedim sinema karanlığında sahibini bilmediğim sese cevap olarak. Neyse ki tepkimizi üstlerine alınma zahmetini gösterdiler en azından.

Hala filmle ilgili bir şey yazmamış olmam sizi delirtmiş olabilir o yüzden ben lafı daha da uzatmadan Türkçede "intihar mangası" diye filmin isminin tam karşılığı olabilecek bir tanım varken "gerçek kötüler" de neyin nesiymiş diyerek konuya desttursuz giriyorum.-desdursuz muydu-  Sıkıldım ama ben bu kasımda aşk başkadır vakalarından. Şu film isimlerine kim karar veriyorsa sabah kahvesini içmeden yapmasın şu işi rica ediyorum.

Filme sinema eleştirmenleri IMDB'de düşük not çakmış ama takmayın "Batman VS Superman"de de aynısını yaptılar ve ben o filme de aşık oldum resmen. Film fazlasıyla güzeldi çok da spoiler vermek istemiyorum ama aranızda abim gibi "batman filmi değil joker ne kadar gözükebilir ki?" diyenler varsa ya da sizin de çevrenizde birileri böyle şeyler söyleyip hevesinizi kırıyorsa ana karakterlerinden biri olmadığı bir film için yeterince gözüktüğünü söyleyebilirim. yani uzun lafın kısası bloggerınızdan tam onay. İZLEYİN!!!!


ÖZİK'İN DÖNÜŞÜ

Çok uzun zaman oldu ama yeniden buradayım. Ne kadar özlediğimi ise gerçek anlamda ancak klavyenin başına oturunca fark ediyorum. Aslında pek değişmedim ben hep ait olduğum yerde, kitaplarımın arasındaydım ama atlatmam gereken bir sınav vardı ve ben sizden ayrı kalmanın hakkını verecek bir sonuçla döndüm. hayallerimin üniversitesinde hayal ettiğim bölümü kazanarak. yani lafı uzatmayacak olursak bloggerınız artık bir lisenin metalcisi değil gazetecilik öğrencisi. -gözümden kaçmadı blogger arkadaşların çoğu kendini edebiyat'a atmış. bi' miktar sürüden ayrılmış oldum ama "kurtlar" kapmasa bari-

 Dönmeyi defalarca denedim. blogger alışkanlıklarımı ise hiç bırakmadan okuduğum her kitabı fotoğrafladım. Beni döndüren şey her zaman elime kalemi aldıran şeydi aslında, sinirlenmiştim. siz sadece beceriksizce ve amatörce ama her daim içten kitap yorumlarımı okudunuz ama benim yayınlanan bir kaç yazım da dahil neredeyse tüm yazılarım acı,öfke ve nefrete duyulan nefretten doğdu. Şimdi buradayım master yoda'yı da kaybettiğimi göz önünde bulundurursak -içinde yazılarımın kayıtlı olduğu usb-  başkalarının eline zaten geçen yazıları -bulduğu eşyayı sahibine iade etmeyecek birinin eline geçen yazılarımı- sizden esirgeyecek değilim. yani önümüzdeki günlerde bir öykümü de yayınlayabilirim.

facebook hesabımı kapatınca face sayfamız da otomatik olarak kapandı. oaradaki takipçilerime tek tek teşekkür edip bu durum için de özür diliyorum. sizi kitap fotoğraflarına boğabilmek için ilk fırsatta blogun instagram sayfasını kuracağım ama o zamana kadar bana instagramda @oozgetan olarak ulaşabilirsiniz.

birkaç konuya değinecek olursak...
ben bıraktığımda dahi blogumu bırakmayan ve eski yazılarıma yorumlar bırakan okuyucularıma ilgileri için minnettarım ve dönemediğim için çoook çooooooook çoooooooook özür dilerim. bir sonraki işim o yorumlara dönmek olacak. Ve tabi benim yerime cevap yazan blogger arkadaşlar Bİ' TANESİNİZ :)

Kitap gönderen yayınevi olursa seve seve yorum yazarım hatta söz vermeyeyim ama kitaperest jr.lar  bir ara bir çekiliş ayarlamayı düşünüyorum. Öte yandan belirtmeliyim ki benim bu blogdan hiçbir çıkarım yok. Bloga reklam bile almıyorum bilerek. İsim vermeyeceğim ama daha önce bir yayıneviyle çalışmayı denedim ama sanırım iki taraf da farklı şeyler istiyordu. Yani para için yorum yazmam. nokta.

 Millet, sizi seviyorum.
takipte kalın, kitaplarla kalın.

-KitaPerestiniz

14 Temmuz 2015 Salı

GİTARİSTİN OLAYIM MAD MAX (ROCK FİLMLERİ)



Uzun zamandır bir rock filmleri yazısı hazırlamayı düşünüyordum ama yapmadan önce filmleri bir art arda izleyeyim dedim. Yapmaya başladım da. İşin ilginç yanı geçen gün Headbang aldım. Ön iç kapakta Rock Star filminden chris cole, arka iç kapak Mad Max ve posterler arasında almadan hemen önceki gün filmini izlediğim The Runaways grubunun posteri olunca yalnız olmadığımı fark ettim. Anlaşılan biz metalciler vahiy inmiş gibi bu yaz birden rock filmlerine merak sarmıştık. –belgesel gibi; metalciler yaz aylarında rock filmleri izlemeye yönelirler…)-

Rock filmleri tamam da Mad Max ne alaka diyen okuyucularım, aslına bakarsanız bir alakası yok. Sadece savaşın ortasında deli gibi gitar çalan aralarda gitarının üzerinde uyuyup sonra çalmaya tam gaz devam eden hatta bu arada akorlarından alev püskürterek düşmanı savmayı da ihmal etmeyen o gitaristte biraz kendimi gördüm. Yani tüm dünya delirse –ki ben o aşamayı çoktan geçtim-  benim için ideal iş o olurdu. Ayrıca rock bir yana Mad Max Fury Road harika film. Mutlaka izleyin. Ben arkadaşlarımla sinemada izlememenin pişmanlığını duyuyorum şu an.


Şu ana kadar Nowhere Boy, Almoust Famous, Rockstar, The Doors, Sid&Nancy, The Runaways ve The Wall ‘i izledim bile.

Not:rock of ages’dan koşarak uzaklaşın aksi takdirde rock adı altında iki saat popa maruz kalabilirsiniz.

Öte yandan bu daha önce izlediğim ve tekrar izleyeceğim rock filmleri efsanelerinden The Control, This is EnglAnd ve vi ar bast (we are the best) listenin sıradaki isimleri.



Bunun yanında IMDB başta olmak üzere birkaç punk filmi listesi buldum ve aralarında ilgimi çekenleri listeledim. –yalnız punk öyle her babayiğidin harcı değildir sonra bana sövmeyin ama bana sorarsanız punkçı olmaya gerek yok-

-American Hardcore

-Suburbia

-cbgb


-pankot ne e mrtov
-punk is not dead

-kurt cobain about a son


-the filth and the fury (sex pistols)



-another state of mind

-end of the century (ramones)


-last days

-slc punk!

-instrument


-what we do is secret

-punk in africa

-the clash : westway to the world


-taqvacore : the birth of punk islam

 -a band called death


-the last pogo


-the punk singer

-garage days


-punk attitude


-jubilee







Şimdi şu fuck the system, anarchy in the u.k, no future, DIY modunu bir yana bırakıp son yıllarda çekilmiş filmlere de bir göz atacak olursak

en yakın kurt cobain’i anlatan montage of heck 


ve bu yıl festivalle gelen super duper alice cooper


sonrasında Metallica'nın through the never’ı

Bu tam bir dosya değil farkındayım. Aslında bu daha çok sizinle beraber rock filmleri günleri düzenleyebilmemiz için bir ön bildirim. Listenin sonuna geldiğimde asıl dosyayı sayfa olarak oluşturacağım. Bu esnada siz de bana katılırsanız izlediğiniz filmler hakkında yorum da bırakabilirsiniz. Oluşturacağım dosyada bunları göz önünde bulundurup bir sıralama yapabilirim.

Takipte kalın ;)

Siz en iyisi mi the crow da izleyin. Haykonun hayranlığını hakeden efsane bir film. Gitar solosu yeter.

-R.I.P  BRANDON LEE-